Serdar Tunçer: Şiirin hesap kapatması mümkün
Gökhan Bakar
Serdar Tunçer’in 2019-2021 yılının ortalarında yazdığı 26 şiirden oluşan ilk şiir kitabı ‘Mahvettin Malzeme’ Tabiat Kitap tarafından yayımlandı. Sosyoloji eğitimi alan Tunçer, arkadaşlarıyla birlikte Pemaulk’u yayına hazırladı.
Tunçer ile ilk şiir kitabı hakkında konuştuk.
İlk şiir kitabınız ‘Mahvettin Malzeme’ Mayıs 2022’de Tabiat Kitap’tan çıktı. Kitabın başlığındaki hareketin konusu sadece dış değil; Filmleri bizzat izlemenin verdiği güven duygusuyla her zaman açıklanan başkalarıyla gerilime, sınırlı şeylerde iyi hissettiren hareketlerin ilk öznesini yabancılaştıran ve malzemeyi yok eden bir yabancılaşmaya karşılık gelir. Bu bağlamda kitap “Devletin bildiklerini dostlarımızdan saklarken/ bir gün bir şiir gelir bütün hesapları kapatır” mısraları çarpıcı… Hayata yön veren, yok eden iktidarlara karşı bütün hesapları şiir kapatabilir mi? Şiirin sizin için yıkımı tamir eden, sırları ifşa eden, devletten dosta herkesi eşit gören, damgayı yıkan bir karakteri var mı?
Şiirin bir şeyleri eşitlediğini söyleyemeyiz. Ben hiçbir zaman görerek, şiirin bir siyeri etkileyeceğini umarak ya da böyle bir duruma düştüğünü düşünerek yazmadım. Ancak şiirin hesapları kapatması mümkündür. Koltuğuna aldığın her evrakı geçersiz kılacak bir şiir yazman mümkün. Hayatınızın yönünü değiştiren ve her sabah uyandığınızda ne düşündüğünüzü o andan itibaren farklı bir şekilde tanımlamanızı sağlayan bir şey. Böyle şeyler söylemeyi pek sevmem ama dürüst olmak gerekirse, yıllarca çalmayan telefonlarda bekleyen ahize komisyoncularının hızında, yine telefonu çalar çalmaz kapatan şiirler çıkacaktır muhtemelen. Aksi köşe.
Devletin bildiklerini arkadaşlarımızdan saklaması kanıma dokunan şeylerden biridir. Teknolojiden çok iyi anladığımı söyleyemem ama yine de bir yerlerde depolanan verilere nasıl erişilebileceği konusunda varsayımlarda bulunabilirim. Hayatlarımız hakkında sakladığımız birçok şey, sırlarımız, çıplaklarımız, randevularımız ve belki de daha fazlası ve bizi intihara sürükleyecek daha pek çok şey gün ışığına çıktığında (eğer herkes çok erişilebilir ve hatta saklanabilir bir yerdeler, biz onları arkadaşlarımızdan saklarken diğer yetkililerin onlara erişebilmesini midem kaldırmıyor. yazdığım mısralar
Kitabınızı “dosyasını yayınlayamadıkları için şiiri bırakan yetenekli şairlere” ithaf ediyorsunuz. Ardından kitap, Rilke’den bir kitabe ile açılıyor, “İnsanların neden konuştuğumuzu anladığını düşünüyoruz. Hayır, anlamıyorlar.” Rilke’nin alıntıladığınız metni, yalnızlık ve diğerleri arasındaki anlaşılmazlığın hatasını temsil ediyor. Böyle bir metne rağmen kitap yayınlamayı başarmış bir şair olarak, yazılarınızı sizin yaptığınızı yapamayan şairlere ithaf etmenin kibirli olduğunu söylesem ne dersiniz? Rilke’nin sözüne göre insanlar neden konuştuğunu anlamaz ama sen dışındakilerin neden şiirden ayrıldığını anlarsın. Anlaşılamayanlar, anlaşılmak isteyenler ve anlaşılmayanlar üzerinden yalnızlığa bakış açınızdan bahseder misiniz?
Dosyasını yayınlayamadığı için şiiri bırakan yetenekli şairin intiharına kimse bakmadığı için bu sorumluluğu üzerime aldığımı düşünüyorum. Benim yaptığımı yapmadılar diyebilir miyiz? Bilmiyorum. Kişisel hayatlarını incelemek gerekiyor çünkü kitap sadece yeterince şiiri bir yerde toplamaktan ibaret değil. Doküman yaratmak başka, şiir yaratmak başka. Genelde şiir tarih sahnesine çıkacak bir eser yaratmak amacıyla yazılmaz. Bu sahne bir bütün oluştuktan sonra ortaya çıkar. Orada, oyunun ortasında zamanlama hatası yaparak perde arkasından çıkan kaygan taşları seçti ya da bir anda kendini seyirci koltuğuna bağlı buldu, kaygan taşları seçti, düşen dişini kırdı (şairin dişi kırıldı), ve dolayısıyla şiirden darılan genç arkadaşlarının (neden saklasın ki, bu ithafı yazdığım kişiler benden büyükler) ben gördüm diyerek hakları teslim etmekti niyetim. Kibirli olarak okunmasına karşı olsam da, bunun kibir olarak gösterilmesine razıyım ve buna mecburum.
İçinde büyüdüğüm koşullardan dolayı sosyal zekamın yeterli olduğunu düşünsem de yalnız bir çocuk olarak büyümek zorunda kaldım. Sosyal zekadan bahsetmemin sebebi, bu yalnızlığın yarı mecburiyet yanında tercih edilen bir yalnızlık olduğunu belirtmek istememdir. Ablamı çok severdim ama o bana Twitter’da çıkan ikonik TRT belgeselinde Cemal Süreya’nın hep söylediğine yakın bir tarif verdi. Dördüncü sınıfta ‘Suç ve Ceza’yı bana okutmasıyla başlayan sürecin ardından, ileride uygun bir okuyucu olmama neden olmasa da eskisi gibi olmamı engelleyen bir süreç başlattı. herkes uyurken bir gece lambası eşliğinde ‘Children of Pal Street’ ile. Ablamın yatırımı ve benim yalnız olmayı tercih etmemin bir sonucu olarak, büyürken yaşadığım çatışmalar, aşklar, uyku sorunları, on yedi yaşında hakim karşısına çıkmalar ve çeşitli günlük yaşam kancaları beni sonunda yakaladı diyebilirim. ergenlik, kanımdan çıkaramadığım bir şeye dönüşüyor.
Rilke’nin kitabe olarak kullandığım bu pasajı hakkında şunu söylemeliyim ki beni ikna eden kısmı estetiği bozacağı için alamamıştım. Pasajda ise yalnızın karşısında duran halk (kitle) ve kimsesizin durumu anlatılmaktadır. “Ve yaşlı içgüdülerinde haklıydılar. Çünkü o gerçekten onların düşmanıydı.”pasajı bitirir ve haklıdır.
‘ŞİİR BASİT, TEMİZ VE MÜKEMMEL OLMALI’
Şiirlerinizde biçimsel deneyi şiir dışında pek taşımıyorsunuz. Şiirde sıradanlık çoğu kez bir seferlik başkalaşıma uğrar ve tekrar normale döner. Genel olarak, bu deney kelime deformasyonu ile ilerler. Birinci bölümdeki şiirler daha kısa ve lirik ton daha ağırdır. Kitabın ikinci bölümünde yatay ve anlatımsal olarak öne çıkan şiirler yer almaktadır. gibi bir iki yargıyla sosyal medyada şiire değer verildiği bir süreçte şiirde dışarıdan geleceğini bildiğiniz kolay tepkiyi engellemek ve kategoriyi reddetmek adına bir kategorinin altını çizmenin doğasından bahsetmek istiyorum. klişe olarak, fazla lirik, anlamlı, deneysel ve uçarı. Bu özellikleri açısından şiir özgürce hareket edebileceğiniz bir refleks alanı mıdır?
Evet. Ancak bu özgürce hareket edebilme halinin sadece alanla ilgili olmadığını, şiirimin hareketliliğiyle de ilgili olduğunu düşünüyorum. Bozma, bozma, tekrar etme gibi unsurları şiirin başından sonuna kadar sistemli ve ayarlanmış bir biçimde sürdürmeye çalıştığımın farkında değildim. Ayrıca kitap bitmek üzereyken ne kadar holizm peşinde koştuğumu fark ettim. Tek istediğim başladığım yere geri dönmek ve yönetebildiğim oyunu tekrar oynamaktı. Profesyonel olduğunuz bir oyunda tüm yaptıklarınızı bir kenara bırakıp tekrar kanatsız denemenin zevkini bilenler beni anlayacaktır. Aslında bu büyük bir risk, sonunda yönünü kaybetme ihtimali var. Ancak yazmaya ancak bu formda devam edebileceğimi fark ettim. Bu döngü bazı şiirlerde görülür. Burada başladığınız yere dönüş dikey değil, daha eliptik. Şiir basit, saf ve mükemmel olmalıdır. Deney tavası kirli olabilir ama kirli bırakılırsa meskenlerimiz (şairlerimiz) yaygara koparabilir. Haklılar.
“Hadi baba bir daha yap” şiiri benim için düzgün bir hap gibi hesap ve et suyu olarak kaldı. Diğer yönüne gelince, söylediklerinizi yeterli buluyorum. Eti için yemeyelim.
Lirik şiirlere gelince, birinciden ikinciye konuşan âşığı susturamadım. Konuşacaksan bari böyle konuş dedim. Bu halde yargılansak bile bir iki mahkemeye taşıyacağız gibi görünüyor, ne dersiniz? Alışılmış şiirden, sıradan imgelerden ve romantik genellemelerden arınmış, çarpıcı ve bazen de yalınlığını sadeliğinden alan bir şiir besteledim ve bir arkadaşımın dediği gibi iliklerime kadar yerleştim. Malzeme gerçekten çalışıyor, sadece iç ışık kırıldı.
Şiirlerinizde bozmaya çalıştığınız temsil akışını önemli ölçüde bozan bir sürpriz ve buna karşı gösterilen çabanın bunun bir şaka ya da klişe ile örtülmesi olarak karşımıza çıkıyor. Yine “hata” şiirlerinizde sıkça tekrarladığınız bir kavramdır. Sorunu sormak isterim ki, birkaç istisna dışında, üzerinden geçtiğiniz imgeler, taşladığınız şair figürü gibi temsillere karşı tavrınızda yönetebileceğiniz şiirsel yeteneğinizi şiirdeki yok etme çabanız, sevgiler ve bunlar ve uyarınız birkaç istisna dışında açık bir vazgeçme anlamına gelmiyor. Gömleğimle Oradaydım şiirinizde, (Anne)’nin Allah tarafından gerçek şiirle cezalandırıldığını, imtihanla, kusurla, yanlış anlamayla -anlayarak, vazgeçerek- “gerçekten” vazgeçememekle cezalandırıldığını sormak isterim. “gerçek şiir”de şiir”: Gerçek şiirle cezalandırılmak sana göre nedir?
Gerçek şiirle cezalandırılmakla başlayalım. Alıntı yapmayı sevmiyorum ama bu soru beni çaresiz bırakıyor. Muharir, “Her şeyi gerçekten kendi kalbimizle ve kendi ellerimizle deneyimlemeye başladığımızda, sanat alanı neredeyse acınası hale gelir” diyor. Gerçek şiirle cezalandırılma konusuna buradan bakıyordum. O satırı yazarken bile benim için bulanık bir şeydi.
Destanla kurtulamadığımız yerlerden kurtulmak istediğimizde elimizde kazma olarak beliren nesneye latife denir. Şiirlerdeki fıkrayı daha çok kazma ve saçak olarak kullanmaya çalıştım, altına saklandım, kapıları açtım. Ben kaçarken arkamda iz bırakmamak için bazı espriler döktüm. Teknik olmaktan uzak garip tanımlamalardı bunlar ve tamamen kendi istediğim kalıplarla bir soruya cevap vermek istedim. Waggery; Aldatıyor da olsa Tanrı’nın eli, Tanrı’nın eli olsa bile aldatıyor.
Bu haliyle yanlış ve yanlış kavramlarının kurcalanmasının haklı bir okuma sonucunda ortaya çıkan sorular olduğunu söylemeliyim. Yanlış, genellikle bilerek yaptığım ve hatta bazen yapmak zorunda kaldığım bir şeydir. Bariz seçimler sonucunda ortaya çıkan eylemlerin sonucu olarak görüyorum. Kendimi haklı çıkarmaktan uzak durma çabamın bir sonucu olarak okunabilir. Sanrı ise benim dünyamda maruz kaldığım bir olay ya da durum karşısında öne sürmek zorunda olduğum bir durum sonucunda ortaya çıkan bir şey olarak tanımlanıyordu. Sizin deyiminizle bu, kendimi korumak için kullandığım, kendime empoze etmek istemediğim, aksine kendimden kaynaklanan durumu azaltmak için kullandığım bir silah olabilir. Kurşunlar diğeri için, tetiğe dokunan ben olsam bile.
Son olarak, yeni bir şiir belgeniz veya yeni planlarınız var mı?
Kitabı elime aldığım günden beri bilinmeyen bazı sebeplerle sanattan ve şiirden uzak durmaya çalışıyorum ama hayatımın kaynağını başka bir önemli yerde bulacağımdan korkuyorum. Şimdilik bu ikilemdeyim.